17 Kasım 2011 Perşembe

cellat.

yazın ortasında üşüdü önce. titremeler başladı sonra. yer yarıldı ama düşemedi içine. sarsıntılar her yanı sardı. göçükler çoğaldı. düşmemek için yalpaladı. takıldı düştü sonra. başladı kusmaya. kan değil kelebek kustu. haberciydi onlar. güzel günlerin habercisi sanki. ormanı değil karanlık dehlizleri, alevlerle oynamayı seçmişti o. oynadı da. başta korktu ama alıştı sonra. onlarla büyüdü. tek başına ayakta kalmayı öğrendi önce. sonra acı çekmeyi sevdi. acının verdiği hazla bir yudum aldı şarabından. kadehin dibindeki yüzüğe ulaşamadı. ama umursamadı hayatı. insanların sandığı kadar saf olmadığını geç olmadan öğrendi. yaşaması gerekliydi bunları. unuttu bazen yaptığı hataları. tekrar tekrar yapınca ders aldım sandı. ama yine yaptı. yine yine. sonunda anladı büyük yalanı. gelen bulutları görmüştü zaten. mor oldu bulutlar mosmor ve sonra yarıldı gök. ağladı günlerce. ormanlara kaçmak istedi. martılar kadar özgür olmak. hataları onun karakteri, çıkarmadığı dersler karaktersizliği oldu. paramparça yaşamayı seçti. kaldığı yerden, o noktadan değil sıfırdan yeni bir sayfa. gitmesi gerekliydi artık. uzatamazdı en sevdiği hatasını, kendine söylediği en büyük yalanı. gökkuşağını gördü o anda. çıkardı yüzündeki melek maskesini. madem dünya bu kadar kötü bi yerdi. madem kelebek etkisi diye bi şey vardı. yaşamalıydı o kelebeğin yarattığı kasırgayı. bıraktı kendini kasırganın şefkatli kollarına. hikayelerini anlattı kasırgaya. ama kasırga umursamadı. o toz bulutu içinde savrulurken inandı hep bi gün geleceğine güneşin. ama güneş hiç doğmadı. çünkü ihanete uğramış hissediyordu güneş kendini. nasıl kanar kelebeğin kasırgasına? çekmeliydi cezasını. bir süre daha en azından. vahşi barbarların baltalarını gördü kasırganın içinde. hani gömülmüştü onlar kara toprağa? bu yolda büyüyenler yetmemiş miydi? çocuk gibi yaşamak bu kadar mı zordu bu dünya denilen yerde? çocuklar hep kandırıldı. bu kadar büyümek yetmezdi onlara. mutlaka iki yüzlü dengesiz yetişkinler olmak zorundalardı. sistem böyle işleyebiliyordu ancak. düşünsene dünyayı çocukların yönettiğini! o kadar temiz bir dünya! işte sana gerçek ütopya. izin verir miydi ama yetişkinler? yılın tek günü bile onları kendileri gibi giydirip oturttular deri koltuklara. asıl komedi bu işte! bu dünyada çocuklara yer yok! hepsi birer katil onların. hem de çocuk katili! ve şimdi onu da öldürdüler aciz baltalarıyla. yeniden dünyaya gelmeyi deneyebilir miydi bir kez daha? çok zor! içine işlemişti intikam hırsı ve karanlığın soğuğu. onlardan olmuştu çoktan. deli gibi üşüyordu, içi alev alev yanarken. bekliyordu tekrar celladını ıssız bir köşede. belki sabaha kadar gelmeyecekti. belki de birden gelip bitirecekti işini. kimse bilemezdi. ne de güzel şey şu giyotin! icat edenin eline sağlık. bir anda tüm acılara son vermek başka türlü nasıl mümkündü? çocuk katillerini cezalandırmak. sevinmek mümkün değilken hayatta, mutluluklarımız anlık değil mi?

17.11.2011 13:48

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder