28 Ekim 2011 Cuma

karanlığa mektuplar.

sen neden geldin? kış neden geldi? söz uçmaz, söz acıtır. yavaş atın çiftesi gibidir söz. pek olur. bir toplu iğnenin bedelidir söz. göklere yalvaran bir çift el. ne umuyor göklerden? bugüne kadar ne buldu ki ne umsun! ağaçların altındaki kırık binalar. huysuz insanların kıymet bilmeyen çocukları, ama aslında çocuklukları kırdı geçirdi binaları. bitmek tükenmek bilmeyen hırsları. daha bu dünyaya niye geldiğini kavrayamadan göçüp gitti çoğu. ama eminim ki kavrasalardı eğer yaşamın amacını, hemen oracıkta ölmek isterdi çoğu. bulutların arkasından yüzünü gösteren güneşe söverlerdi. peki ya sen? sen neden hala burdasın? kaldın yapayalnız. hayallerin ve kişiliğin de enkaz altında. hesap mı sorabileceğini sanıyorsun ev sahibinden. bir kere ben bulabilseydim onu kendi ellerimle boğardım bu dünyayı yarattığı için. sonra da gözümü kırpmadan dikerdim bu dünyanın bütün söküklerini. düşmesin çocuklar diye. yırtık bedenlerinden dökülen her damla yaş okyanusları temizledi çünkü. bembeyaz evler yapardım onlar için simsiyah tepelere. dik yokuşlar çıksınlar ki merdivenin basamaklarını saymayı öğrensinler. neyse kış geldi, kapatmalıyım telefonu. kendine çok iyi bak..

17.10.2011 671

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder