29 Kasım 2011 Salı

kedi.

farklı olmak, rüzgar, kavak ağaçları ve o koku. farklı olmanın verdiği rahatsızlık. ötüp duran kuşlar ve içimdeki ölüm yalnızlığı. sirenler ve anonslar. güneş terkederken bizi kolunda çantası ve topuklularıyla seyre dalmışım uzakları sessizce. bekliyorum gelecek. esiyor deli gibi. dağıttı saçlarını hep. volta atıyorum şimdi.

neden ki? neden bekliyorum. gelsin tükürsün diye mi suratıma? yoksa hakaretler mi savuracak? peki ya o ağacın dibindeki yaşlı amcayla küçük torunu. onları hiç mi düşünmez bu kaltak? onlar nasıl nefes alacak birlikte. birlikte ölecek ve birlikte yaşayacaklar. biri ölürken öteki yaşayacak. biri büyürken öteki gömecek. üzülecekler birlikte. ama alışacaklar yokluklarına birbirlerinin. çünkü aslında aynı anda ölecekler. tabutu saydam olan bir kevaşenin anlatabileceği daha ne olabilir ki? kaldırım taşlarını sayan turuncu kedi mi daha iyi bilecek bu hayatı yoksa pencereden atlayan siyah kedi mi? tabi ki pencereden atlayan bilecek. çünkü hatayla atlamadı ki o. evini sevmedi hayatını sevmedi. hayat denen bu kafesi sevmedi belki de, kimbilir. ama unutmadan bir mezar taşı da ona yaptırmalı. zira o küçük kapıdan nasıl sığacak başka türlü. zalim ev kadını ve parçalı bulutlu hayatı müsaade etmez ki. tuhaf huylarına türlü türlü kalıplar içinde tahammül etti o. bırak da nefes alsın lavaboda azcık. kusmak çok doğal. hayatın en güzelliklerini boşaltmak içinden. tertemiz yapar içini merak etme. boşalt hepsini. boşalt içini ve rahatla. bembeyaz olduğunda için belki yeniden başlarsın yaşamaya. hadi durma.

17 Kasım 2011 Perşembe

cellat.

yazın ortasında üşüdü önce. titremeler başladı sonra. yer yarıldı ama düşemedi içine. sarsıntılar her yanı sardı. göçükler çoğaldı. düşmemek için yalpaladı. takıldı düştü sonra. başladı kusmaya. kan değil kelebek kustu. haberciydi onlar. güzel günlerin habercisi sanki. ormanı değil karanlık dehlizleri, alevlerle oynamayı seçmişti o. oynadı da. başta korktu ama alıştı sonra. onlarla büyüdü. tek başına ayakta kalmayı öğrendi önce. sonra acı çekmeyi sevdi. acının verdiği hazla bir yudum aldı şarabından. kadehin dibindeki yüzüğe ulaşamadı. ama umursamadı hayatı. insanların sandığı kadar saf olmadığını geç olmadan öğrendi. yaşaması gerekliydi bunları. unuttu bazen yaptığı hataları. tekrar tekrar yapınca ders aldım sandı. ama yine yaptı. yine yine. sonunda anladı büyük yalanı. gelen bulutları görmüştü zaten. mor oldu bulutlar mosmor ve sonra yarıldı gök. ağladı günlerce. ormanlara kaçmak istedi. martılar kadar özgür olmak. hataları onun karakteri, çıkarmadığı dersler karaktersizliği oldu. paramparça yaşamayı seçti. kaldığı yerden, o noktadan değil sıfırdan yeni bir sayfa. gitmesi gerekliydi artık. uzatamazdı en sevdiği hatasını, kendine söylediği en büyük yalanı. gökkuşağını gördü o anda. çıkardı yüzündeki melek maskesini. madem dünya bu kadar kötü bi yerdi. madem kelebek etkisi diye bi şey vardı. yaşamalıydı o kelebeğin yarattığı kasırgayı. bıraktı kendini kasırganın şefkatli kollarına. hikayelerini anlattı kasırgaya. ama kasırga umursamadı. o toz bulutu içinde savrulurken inandı hep bi gün geleceğine güneşin. ama güneş hiç doğmadı. çünkü ihanete uğramış hissediyordu güneş kendini. nasıl kanar kelebeğin kasırgasına? çekmeliydi cezasını. bir süre daha en azından. vahşi barbarların baltalarını gördü kasırganın içinde. hani gömülmüştü onlar kara toprağa? bu yolda büyüyenler yetmemiş miydi? çocuk gibi yaşamak bu kadar mı zordu bu dünya denilen yerde? çocuklar hep kandırıldı. bu kadar büyümek yetmezdi onlara. mutlaka iki yüzlü dengesiz yetişkinler olmak zorundalardı. sistem böyle işleyebiliyordu ancak. düşünsene dünyayı çocukların yönettiğini! o kadar temiz bir dünya! işte sana gerçek ütopya. izin verir miydi ama yetişkinler? yılın tek günü bile onları kendileri gibi giydirip oturttular deri koltuklara. asıl komedi bu işte! bu dünyada çocuklara yer yok! hepsi birer katil onların. hem de çocuk katili! ve şimdi onu da öldürdüler aciz baltalarıyla. yeniden dünyaya gelmeyi deneyebilir miydi bir kez daha? çok zor! içine işlemişti intikam hırsı ve karanlığın soğuğu. onlardan olmuştu çoktan. deli gibi üşüyordu, içi alev alev yanarken. bekliyordu tekrar celladını ıssız bir köşede. belki sabaha kadar gelmeyecekti. belki de birden gelip bitirecekti işini. kimse bilemezdi. ne de güzel şey şu giyotin! icat edenin eline sağlık. bir anda tüm acılara son vermek başka türlü nasıl mümkündü? çocuk katillerini cezalandırmak. sevinmek mümkün değilken hayatta, mutluluklarımız anlık değil mi?

17.11.2011 13:48

muhasebe.

dünyanın en ölümcül sıkıcılığı burda. mor bulutların altında nefes almaya çalışan küçük fareler gibi insanlar. bütün gümbürtüsüyle geliyor. bulutlar titriyor ama oldukları yerdeler şimdilik. eşitlik ilkesi ve anıları. en değerli hazinesini kaybetme ihtimaliyle yüzyüze küçük bi çocuk. karanlıklar içinde yapayalnız. hem de her şeyin yıldönümünde. istediklerini elde etmiş ama kendini yitirmiş. hayatın matematiğini çözememiş ve enkazın altında kalmış. istemediği yerde cirit atıyor şimdi. kaybettiklerini bulmuş bir şekilde. akrep ve yelkovan ne de enteresan. yeryüzünün en acımasız iki kardeşi. dünya döndükçe onlar dönüyor. onlar döndükçe ben sarhoş oluyorum. sarhoş oluyorum çünkü sek içiyorum yılları. acı baya. yakıyor genizimi. bir yudum su bulamadan kendimi kaybediyorum ve yerdeyim. mor bulutları seyredebiliyorum şimdi, çimlerin üstünde. çevrelemiş etrafımı küçük fareler. anlamlandırmaya çalışıyorlar hareketlerimi. ama ben lağımda yaşamıyorum ki onlar gibi. hazinesini kaybetmekten korkan çocuk benim kardeşim. değer vermek ve uğruna savaşmak. çılgınlar gibi bağırmak. doyasıya ağlamak. işte benim erdemlerim. su gibi. saf, temiz..

17.10.2011 13:36 Z-26

3 Kasım 2011 Perşembe

yağmur.

onların parası, onların malları, bitmek bilmeyen istekleri. seni yönetmenin verdiği zevk. bir ustanın kuklaları değil miyiz hepimiz? yağmur ne kadar rezil bir şey. bereketmiş. artık yerleşik hayatın bedeli olan tarımın modası geçti. yeni moda kölelik bu yüzyılda. hizmet etmek. moda değişince kurallar da değişti. yağmur da değişti. bizi rezil etmekten zevk alan tanrının gözyaşları. sevinç gözyaşları. kuklalara hizmet eden kuklanın nefreti yağmur! ıslattığı için, tertemiz yaptığı için! küçük düştüğünü sanan küçük insanların sevmediği yağmur..

10.10.2011

2 Kasım 2011 Çarşamba

sigara.

rüzgarda savrulan yerdeki gazete parçası gibiyim şimdi. sararmış, yırtık ve yılgın. bütün kasveti ve ızdırabıyla geliyor. hissediyorum. mor bulutlar çok ağır taşıyamıyorum. dostlarım, dost sandıklarım, kardeşlerim. hepsi ölüymüş meğerse. yeraltında oldukları için duymamışım onları. kapının arkasındaki kutunun içinde aslında hepsi. vazonun kırık parçaları. boşuna yaşanmışlıklar. bilmiyorum belki de büyüyorum. yada büyümek istemiyorum. ama hissediyorum, burası çok kötü bi yer..

30.09.2011

30 Ekim 2011 Pazar

karanlığa mektuplar vol 2.

hatırladım aniden. sislerin ve pusların arasından. yanaştın bana. dost sandım seni. okyanusun ortasında karşıma çıktın sen. kandın onlara. kandırdın, aldın götürdün beni de. asıl meselenin farkına varamadan. bıraktın. bıçakladın defalarca. ölmedim. direndim. ayakta kaldım. sen bıraktın onlar vurdu. yanımda gözüküp sırtlana yol gösterenler. onlar vurdu. sallandım. uzanamadım. tek tarafım çöktü. tek ayakla kalakaldım. uzak kaldım. dinlendim sandım. kustum sonra. tüm nefretimi. olanca sadeliğiyle. yalın nefret. küfür. ne kadar güzel. fırsatçıların, sahtekarların, ikiyüzlü kara sıfatlıların hakettiği şekilde. küfür. onların adı değil soyadı. körlerin görebileceği kadar mavi şimdi. talihsizim biliyorum. prangaları kırdım attım. pusularda hesaplaştım onlarla. çarpıştım. affettim. uzanamadığı ciğere pis diyen köpekleri ezmeden, sıfatsız basitleri adam sandım. insanın en zayıf tarafı. vicdan. maskeli balolara saydam maskeyle geldim. buyum ben. gel vur hadi! burdayım. bırak arkamdan konuşmayı. yüzüme söyle yalanlarını hadi! çok bonkörüm bugün merak etme. karşılığını alırsın. mertlik parayla olsa ne kadar mert olabilirdin merak ediyorum gerçekten. boş adamların boş laflarına boş hayallerine özenen saman yığınlarında kayboldun. paraya özenen bacaklar değilsin ama penis arayan bacak arası oldun. asıl meselenin kıskançlık olduğu kanaatine kapılma sakın. yatınca uykun gelir. olsun. bir gün cimriliği ve ölümü anlayabilirsin. iyi geceler.

13.10.2011 02:01

28 Ekim 2011 Cuma

eski sevgili.

unutmak için, içmek için oturduğun masadaki efes pilsen blues festival reklamıdır eski sevgili. denizi seyredip içerken önünden geçen baloncu amca, midyecidir eski sevgili. son sigaradır. bi sonraki biradır eski sevgili. bi anda masana gelen kazı kazancıdır. önünden geçen küçük çocuklardır, artık küçük çocuk sevememektir eski sevgili. yanından geçen kızın parmağındaki gümüş yüzük, "koş anneye" diye çocuğuna seslenen annedir. damla sakızı-şeftali nargiledir o. artık çiğ köfte yiyememektir o. boğazındaki yumruğa alışmaktır. çi börek gördüğünde hüngür hüngür ağlamaktır. izmir'in her yerinden görünen hilton'dur. güzelyalı'da hilton gözükmeyen mekan, masa aramaktır. golden'lara artık dokunamamak sevememektir. iş çıkışlarına gidip ondan habersiz onu seyretmektir. aç gezmektir. o çok sevdiğin kumru'yu boyoz'u balığı artık yiyememektir, yutamamaktır. renkli şekerlerdir o, bardak mısırın sarımsaklı kokusudur. kitapçılara girememek, hediye ettiği cüzdana dokunanamaktır. öğle yemeğinde çıkan fırında makarnayı yemek yerine bakakalmaktır iş yerinde. gül satmaya gelen küçük bi çocuk, sakız satan bir dilencidir. erkin koray'dır, gönül salıncağı'dır. bulgur pilavından nefret etmektir. 3 kilo muzdur o. foça'ya gitmemek, eskişehir'in adını ağzına almamaktır. istanbul'dan soğumak yaz ortasında. kar gördüğünde yanmaktır. izmir'de üşümek, çok üşümek. karlar içindeki kara prensese..

15.07.2011 00:53